7 Mayıs 2013 Salı

Ölü Ozanlar Derneği (N. H. Kleinbaum)

ESERİN ADI : Ölü Ozanlar Derneği
ESERİN YAZARI : N.H. Kleinbaum
ÇEVİRİ : Sızan Cehani Alioğlu
BASKI YILI : 1990
BASILDIĞI YER : Real Yayıncılık/Hürriyet Ofset A.Ş.

ESERİN KISA ÖZETİ

Welton Akademisi bulunduğu bölgenin en disiplinli ve en iyi eğitim veren okullarından biriydi. En ufak disiplinsizlikte bile çok büyük cezalar veriliyordu. Okul tarafından benimsenmiş olan bazı ilkeler vardı. Bu ilkeler disiplin, gelenek, yetkinlik ve onurdu. Okul bu ilkelerden asla vazgeçmiyor, bu ilkelere uymayanlar ise en ağır şekilde cezalandırılıyordu. Her sene açılış törenlerinde bu ilkeler öğrenciler tarafından açıklanıyordu. Bu okul yatılı bir okul olmasından dolayı öğrenciler aralarında çok sıkı arkadaşlıklar kuruyorlar ve her zaman kötü zamanlarında birbirine destek oluyorlardı. Çünkü onlar daha küçük yaşta anne ve babalarından ayrılmış ve böyle disiplinli bir okula gelmiş olmanın sıkıntılarını yaşıyorlardı. Bu sıkıntıların üstesinden birbirlerine verecekleri destek ile gelebileceklerdi. Anne ve babaları için, çocuklarının bu okulda okuması büyük bir gururdu.

O yıl yani 1959 da Welton Akademisi yine görkemli bir açılış yapmış. Ve okula yeni alınan öğrencilerle birlikte eğitim yılına başlamıştı. Welton Akademisine başka bir okuldan transfer olan Todd Anderson çekingen bir çocuk olduğundan dolayı henüz yeni arkadaşları ile tanışmamıştı. Onun kendisine hiç güveni yoktu. Her zaman çok alçak bir sesle konuşuyor ve insanlardan utanıyordu. Oda arkadaşı Neil onunla tanışmış ve onu bu özelliğinden dolayı azarlamıştı. Çünkü yatılı bir okulda eğer içine kapanık olarak davranırsa çok şeyler kaybedeceğini ve bu özelliğinden hemen kurtulmasını gerektiğini söyledi. Neil Toddu diğer arkadaşları ile tanıştırdı. Knox, Charlie, Cameron, Pitts ve Meeks'de onu çok sevmişlerdi. İşte arkadaşlıkları böyle başladı. Hem okulun eski mezunu hem de yeni İngilizce öğretmeni olan Keating'in okula gelmesi ile bu arkadaş grubunu yaşamı değişmeye başladı. Bay Keating'ten etkilenen yedi arkadaş Ölü Ozanlar Derneğini kurdular. Derneğin yeri okulun yakınlarında bir mağaraydı. Çocuklar bu mağarada toplanıp burada ölü ozanların şiirlerini okuyorlar ve adeta bu şiirleri yaşıyorlardı. Burada toplanıp bu şiirleri okumanın asıl amacı ailelerinin baskı ve beklentilerinden bir an için uzaklaşmak ve yaşamın her anının ne kadar önemli olduğunu anımsamaktı.

Bu dernekte toplanıldığında herkes sıra ile şiirler okurdu. Ancak Todd Anderson utangaçlığından dolayı şiir okuyamıyordu. Kısa bir süre sonra o da bu dernek sayesinde utangaçlığını üzerinden atmıştı. Neil'in en büyük isteği bir tiyatro oyununda rol almaktı. Bay Keating'in de yardımıyla bölgede sergilenecek bir tiyatro oyununda baş rolü aldı. Ancak babası kesinlikle bunu istemiyordu. Buna rağmen Neil babasından habersiz olarak Ölü Ozanlar Derneğinde edindiği bir takım düşüncelere dayanarak bu oyunu oynadı. Babası da bu oyuna gitmiş ve Neil'i bu oyunda görünce deli olmuş, çok sinirlenmişti. Neil'in babası tüm olanların suçlusu Bay Keating'i görüyordu. Bu yüzden Neil'i bu okuldan alıp bir askeri okula yazdırmaya karar verdi. Neil ailesinin kendi yolunu kendisinin çizmesine izin vermediği için çok büyük bir sıkıntı ve stres altına girmişti. Bu sıkıntıya fazla dayanamayan Neil bir kurşunla hayatına son verdi. Bunu duyan tüm yakınları yıkılmıştı. Onun arkadaşaları hariç herkes onun ölümü ile ilgili olarak Bay Keating'i suçluyordu. Neil'in arkadaşları ise suçlunun kesinlikle onun babası olduğunu düşünüyorlardı. Bir süre sonra Okul müdürü Nolan'ın Ölü Ozanlar Derneğinden de haberi oldu . ayrıca bu derneğin kurucusunun Bay Keatin olduğunu da öğrendi. Tüm bunları Nolan'a Cameron ispiyonlamıştı. Yani arkadaşlarını ve Bay Keating'i ele vermişti. Buna sebep olarak da okulun sahip olduğu bazı ilkelerin olduğunu ve bu ilkelere ihanet edemeyeceğini söylemişti. Tüm olanlardan sonra Bay Keating'in öğretmenliğine son verilmesi için çalışmalara başlandı. Derneği ilk kuran öğrenci olan Charlie okuldan atılmıştı. Derneğin diğer üyeleri ise Bay Keating'in öğretmenliğine son verilmesi için imza atmaya zorlanmıştı. Todd Anderson buna karşı gelmiş ve kağıdı imzalamamıştı. Bu yüzden okul müdürü tarafından tehdit edilmeye başlandı.

Todd'un çabaları sonuç vermedi ve Keating'in öğretmenliğine son verildi. O okuldan ayrılırken bütün öğrenciler Bay Nolan'nın gözü önünde alkışları ile Bay Keating'e duydukları o büyük sevgiyi gösterdiler.

MUHTEVA BİLGİSİ

a)Eserdeki kişilerin tasviri

Todd Anderson: Ailesinin kendisine fazla önem vermemiş olmasından dolayı içine kapanık olarak yetişmiş bir çocuktu. Ancak bu okulda tanıştığı yeni arkadaşları ve Ölü Ozanlar derneği onu bu özelliğinden kurtarmıştı. Ayrıca Todd Anderson'un en büyük özelliği ise sevdiği ve tanıdığı insanların her zaman arkasında olmasıydı. Arkadaşlarının haksız yere zor duruma düşmemesi için elinden gelen her şeyi yapabilirdi.
Neil: Neil Todd Anderson'nun tam tersine çok aktif ve çok sosyal bir çocuktu. Ayrıca çok da duygusaldı .Herkes tarafından seviliyordu . Ancak babası onun böyle biri olmasını istemiyordu. Sebepsiz yere onun sosyal faaliyetlere katılmasını engelliyordu. Hatta onu hayat yolunu daha şimdiden babası belirlemişti. Babası onun tiyatro oyununda oynamasına izin vermemiş hatta onu okuldan almıştı. Böylece onun ölümüne sebep olan tek kişi babasıydı.

Bay Keating: Her zaman Özgür düşünen ve bu düşüncesini çevresindekilere de yaymak isteyen iyi niyetli bir insandı.

b)Olayın geçtiği yer ve zaman

Bu Hikaye 1959 yılında Vermont kasabasının Issız tepelinden birine kurulmuş olan Welton akademisinde geçiyor.

c)Anafikir

Bu eserin ana fikri; İnsanlar hayatın her anından her saniyesinden özgürce yaşayarak zevk almasını bilmelidirler. Yardımcı fikir ise, insanlar arasında kurulan sağlam arkadaşlıklar onların her türlü zor durumun üstesinden gelmeleri için çok büyük bir fırsattır.

d)Tür Bilgisi

Bu eser bir romandır. Roman, düz yazı biçiminde yazılan ve öyküye göre daha uzun olan bir edebiyat türüdür. Romanın en yaygın ve en kısa tanımlarından birisi budur. Roman, kişi ve olaylar aracılığıyla geçmişin ve bu günün gerçek yaşamını, az ya da çok karmaşık bir örgü içinde anlatan bir edebiyat türü olarak tanımlanır. Bazı tanımlamalara göre ise roman bir düş ürünüdür. Gerçek yaşama uygun olabileceği gibi uygun olmayabilirde; romancı kendi kafasında kurduğu bir dünyayı yansıtabilir. Romanda serüven; gelenek. Görenek ve kişilerin incelenmesi duyguların ve tutkuların çözümlemeleri vardır. Bütün bu tanımlamalar ve nitelemeler çağdaş roman içinde geçerli olmakla birlikte, daha çok 19. yy romanının özelliklerine dayanır.

ESER HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞ

Kleinbaum tarafından yazılan bu eserde arkadaşlığın ne kadar önemli bir kavram olduğu anlatılmakta. Özellikle yatılı okullarda arkadaşlık kavramı daha da büyük bir önem kazanmakta. İnsanlar arasında kurulan sağlam arkadaşlıklar sayesinde her türlü zorluğun üzerinden üstesinden gelinebilir. Bana göre bu kitap tam bizim durumumuza uygun olarak yazılmıştır. Ayrıca sade ve akıcı anlatımı ile her yaştan herkesin özellikle de bizlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

Ölü Ozanlar Derneği isimli eser N.H.Kleinbaum adındaki Alman yazar tarafından yazılmıştır. N.H. Kleinbaum çok fazla eseri olmadığından dolayı fazla popüler değildir ve hakkında bilgi mevcut değildir. N.H. Kleinbaum'un en önemli eseri Ölü Ozanlar Derneği . Bu kitapta geçen hikaye Robin Williams'ın başrolünü oynadığı filmle yıllarca akıllardan silinmeyecektir.

Ölüden Mektup Var (Agatha Cristie)

KİTABIN ADI :ÖLÜDEN MEKTUP VAR
KİTABIN YAZARI :AGATHA CHRISTIE
YAYIN EVİ :ALTIN KİTAPLARI YAYINEVİ
BASIM YILI :1990

KİTABIN KONUSU

Zengin bir bayan olan Emily Arundell'in varisleri tarafındanm öldürülmesi ve özel dedektiflik yapan Hercule Poirot'un cinayet zanlısını ortaya çıkarması.

KİTABIN ÖZETİ

Emily Arundell, küçük bir kasaba olan Market Basing'te oturmaktadır.Paskalya yemeği için erkek kardeşinin çocukları olan Theresa ve Charles Arunder;kız kardeşinin kızı Bella Tanios ve kocası Jacob,Market Basing'e gelirler.Theresa ve Charles Arundell ile Bella Tanios, Emily Arundell'in varisleridir.

Paskalya yemeğinin verildiği gece Miss Arundell merdivenlerden düşer.Herkes bunu bir kaza gibi göse de Miss Arundell bu olayın bir kaza olmadığını ve varislerinden birinin kendisini öldürmeye çalıştığını düşünür.Özel dedektiflik yapan Hercule Poirot'a gizlice bir mektup yazar.

Poirot, arkadaşı ile birlikte mektubu aldıktan sonra Market Basing'e gider.Ama Emily Arundell iki ay önce ölmüştür.Bütün malvarlığını varislerine değilde yardımcısı Minnie Lawson'a bırakmış olması Poirot'un ilgisini çeker.Cinayetten şüphelenen Poirot, Emily Arundell ile ilgili olan herkesi arştırmaya başlar.

Poirot,Emily Arundell'in doktoruna gider.Doktor Miss Arundell'in karaciğer iltihaplanmasından uzun süre rahatsız olduğunu ve ölümünün normal olduğunu söyler.Doktorun hastalığı sebebiyle koku alamaması Poirot'un ilgisini çeker.Poirot,Miss Arundell'in köşküne giderek incelemeler yapar.Hizmetçiden merdiven kazası hakkında bilgi edinir.Merdivenin başında bulunan süpürgeliğe bir çivi çakılmış ve gözükmemesi için de üzerinin cila ile kaplanmış olduğunu farkeder.

Poirot,Theresa ve nişanlısı Dr.Donaldson ile görüşmeye gider.Theresa mirasın kendisine bırakılmadığı içn çok öfkelidir.Miss arundell'in hizmetçisi Miss Lawson'ın onu etkileyerek bütün mirası kendisinin aldığını düşünmektedir.Miss Lawson'ın aptal görünüşlü ama gerçekte çok sinsi olduğunu düşünür.Mirası geri alabilmek içn hertürlü yola başvurabileceğini söyler.

Poirot, Charles ile görüşmeye gider.Charles ikiyüzlü ve sahtekar bir gençtir.bütün parasını kumarda kaybettiği için sık sık Miss arundell'den para almak ister ama başarısız olur.O yüzden halasının ölmesini ve mirasa sahip olmak ister.Miss Arundell, Charles'ın bu şekilde düşündüğünü bildiği için ona yeni yazdığı vasiyetnamede bütün malvarlığını Miss Lawson'a bıraktığını söylemiştir.

Poirot, Miss Lawson ile görüşmeye gider.Miss Lawson bütün bunları planlayacak kadar zeki olmadığını düşünür.Miss Lawson kaza gecesi merdivenlerde Theresa'yı bir şeyler yaparken gördüğünü söyler.Miss Lawson gece aynadan merdivenlere bakmış ve geceliğinde T.A. yazan birisini görmüştür.Ayrıca Miss Lawson daha önce vasiyetname ile ilgili hiçbir şey bilmediğini söyler.

Poirot,Bella Tanios ve kocasıyla görüşmeye gider.Bella mirasın kendisine kalmadığı için üzülmektedir.Çünkü o parayı çocuklarının eğitimi için harcamayı düşünmüştür.Bella, Miss Arundell'in ölümünden önce vasiyetnameği değiştirdiğini bilmemektedir.Kocasının sözünden çıkmayan,saf bir kadındır.Daima Theresa'yı taklit eder.Poirot ile görüşmesinde cinayet hakkında birşey biliyormuş izlenimi yaratır.

Poirot,ölmeden önce Miss Arundell'e bakan hemşire ile konuşur.Hemşire, Miss Arundell'in ölmeden önce yeni vasiyetnameyi istediğini ama Miss Lawson'ın ona vasiyetnameyi vermediğini söyler.

Poirot,Miss Arundell'in avukatı ile konuşmaya gider.Avukat MissArundell'in kazadan sonra yeni vasiyetname yazdırdığını ve bütün malvarlığını Miss Lawson'a bıraktığını ama eski vasiyetnameyi de yırtmayıp çekmeceye kilitlediğini söyler.
Poirot bürosuna döndüğünde Dr.Tanios onu beklemektedir.Bella'nın sinir krizi geçirerek evden ayrıldığını,acilen psikolojik tedavi görmesi gerektiğini söyler.Poirot, Bella'yı Miss Lawson'un evinde bulur.Bella cinayeti eşinin işlediğini söyler.Ayrıca eşinin gerçekleri söylemesinden çekindiği için kendisini akıl hastanesine yatırmak istediğini söyler.Poirot,Bella'yı gizlice Londra yakınlarındaki bir otele yerleştirir.Olayın ayrıntılarını içeren bir mektup yazıp ona ulaştırır.

Ertesi sabah Bella'nın fazla miktarda uyku ilacı alarak öldüğü haberi gelir.Bütün aile köşkte toplanır.Poirot olayların iç yüzünü anlatmaya başlar:Cinayet Miss Arunder'in fosfor ile zehirlenmesi yoluyla işlenmiştir.Doktor bunu anlamamıştır çünkü fosfor zehirlenmesiyle karaciğer iltihabı aynı etkiyi göstermektedir.Zehirleme sırasında ortaya çıkan çıkan kokuyu ise doktor algılayamamıştır.Cinayeti Cherles işlememiştir çünkü o yeni vasiyetnameyi görmüştür.Miss Lawson'ın yeni vasiyetnameyi gördüğü halde görmedim demesi şüphe uyandırmaktadır.Ama o bunları düşünemeyecek kadar saf ve aptaldır.Theresa'nın bahçıvandan yabani ot zehirleri hakkında bilgi almış olması onu şüpheliler arasına almaktadır.Şüpheliler arasına Dr.Donaldson ile Dr.Tanios da eklenebilir.Ama onlar olay gecesi köşkte değillerdir.

Geriye tek kişi kalmıştır:Bella.Kaza gecesi MissLawson'ın gördüğü kişi Theresa değil Bella'dır.Çünkü aynada gözüken T.A.aslındaA.T. yani Arabella Tanios'un kısaltmasıdır.Bella, babasının laboratuorında çalıştığından fosfor ile ilgili bilgisi vardır.Bella halasını merdivende öldüremeyince Miss Arundell'in yemeklerden sonra aldığı kapsüllerin içine koyar.Miss Arundell nasıl olsa okapsulleri yutacaktır.
Bella,Poirot'un cinayeti çözdüğünü anlayınca suçu kocasına atmaya çalışmış ama başarılı olamamıştır.

KİTABIN ANA FİKRİ

İnsan ne kadar kötü durumda olursa olsun suç işlememelidir.Çünkü gerçekler anlaşıldığında sonuçları çok kötü olabilir.

OLAYIN KAHRAMANLARI

Hercule Poirot :Çok zeki bir dedektiftir.Daima ayrıntılardan yola çıkarak başarıya ulaşır. Meraklı birisidir.Olayları aydınlatmak için hertürlü kılığa girebilir.

Hastings :Poirot'un yardımcısıdır.Olaylar onun bakış açısıyla anlatılmıştır.

Emily Arundell :Hiç evlenmemiştir.Babasından yüklü miktarda miras kalmıştır.Çocuğu olmadığı için varisleri kardeşinin çocuklarıdır.Çok zeki bir kadındır.Varislerinin kendisini öldürmek itediğinden şüphelenir.

Theresa :Değişik bir yaşam tarzına sahiptir.Her zaman çalışmadan zengin olmayı ister.

Charles :Birçok kez sahtekarlık ve dolandırıcılıktan hapse girmiştir.Halasını ölümle tehtit etmiştir.

Bella Tanios :Yunanlı doktor Jacob Tanios ile evlidir ve iki çocuğu vardır.Saf bir kadındır. Kocasına kin duymaktadır.Ondan korkmaktadır.Çocuklarının geleceğinden endişe etmektedir.

Minnie Lawson :Miss Arundell'in bakıcısıdır.Saf ve aptaldır.

Romanda ayrıca Dr.Donaldson,Dr.Grainger,Dr.Tanios,hizmetçi Helen,bahçıvan,Avukat Purvis,ispritizmaile ilgilenen Trip kardeşler,komşu Peabody gibi karakterler vardır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Olaylar esrarlı bir şekilde işlenmiş.Son ana kadar suçluyu bulmak zor.Silik karakterli olan Bella'ya bu rolün verilmesi olayı daha da ilgi çekici hale getirmiş.Olayları anlatan Hastings'in çözüm arayışından uzak kalması bana göre bir hata.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

Agatha Christie

İngiliz kadın romancı.Birinci Dünya Savaşı sırasında hemşirelik yaptı.İlk öyküsünü hastanede boş kaldığı saatlerde yazdı.Özellikle1926'dan sonra yazdığı polis romanlarıyla ün kazandı.Ayrıca tiyatro oyunuda yazdı.başlıca yapıtları: Ackroyat'ın Katili, Şark Ekspresinde Cinayet, On Küçük Zenci

Pembe İncili Kaftan - Ömer Seyfettin

Kitabın adı : Pembe İncili Kaftan
Kitabın Yazarı : Ömer Seyfettin

KİTABIN ANA FİKRİ

İnsan, yaptığı fedakarlık büyük veya küçük olsun hiçbir zaman övünmemelidir.

KİTABIN ÖZETİ

Osmanlı devletinin başında bu dönemde Şah İsmail adında bir bela vardır.Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmışlardı.gönderilecek elçi cesur,ölümden korkmayan,devletin şanına yakışacak bir kişi olmalıydı.Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi yoktur.Vezirlerden biri Muhsin Çelebi'nin adını ortaya atar.Bunun üzerine sadrazam Muhsin Çelebinin çağrılmasını ister.Peki kimdi bu Muhsin Çelebi.

Muhsin Çelebi: Cesur, doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan, akıllı bilgili, Allah'tan başka kimseye boyun eğmeyen, hali vakti yerinde, garibi, zayıfı gözeten bir baba yiğittir.Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine huzura gelir.Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez.Sadrazam onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur.Muhsin Çelebi bu görevi devleti için kabul eder.Elbette ki bu büyük devletin elçisi;atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıydı.Muhsin Çelebi bu giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisinin karşılayacağını söyler. Çünkü o fedakarlığın karşılıksız olacağına inanıyordu.Giderler için bütün varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçları karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu'ndaki: Kumaşı Hint'ten incileri Venedik'ten gelme Şah İsmail'in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin altına alır.Bu kaftanı padişaha hediye etmek için herkes sıraya girmektedir. Muhsin Çelebi hazırlıklarını tamamlar.

Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur. Muhsin Çelebi Tebriz'e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail'in huzuruna varır. Padişahın mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış düşünerek o göz kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri komutanları ¤¤¤¤¤laşmıştır.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan çıkarken Şah'ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini yükselterek 'bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.'diyerek oradan ayrılır.

Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner.Herkes pembe incili kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya başlar.Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla övünmemiştir.

KİTAPTAKİ KİŞİLER

Muhsin Çelebi: Hikayenin baş kahramanıdır. Muhsin Çelebi 40 yaşlarında, namerde muhtaç olmayacak kadar servete sahip akıllı bir insandı. Tek ülküsü "Allah'tan başkasına secde etmemek, kula kul olmamaktı." Aynı zamanda savaş zamanlarında Kuba bölüklerinde kumandanlık yapardı. Doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan bir yiğitti.

Vezirler: Kubbe altı vezirleridir.

Sadrazam: Başbakandır. Vezirlerin başıdır.

Şah İsmail: Kurnaz, zalim, gaddar bir adamdır. İran devletinin şahıdır.

Pollyanna - Eleanor H. Porter

Kitabın Adı:POLLYANNA
Kitabın Yazarı:Eleanor H. Porter
Kitabın Yazılma Yılı: 2006
Kitabın Yayınevi: ENGİN YAYINCILIK
Kitabın Basım Yılı: 1998
Sayfa Sayısı:200 sayfa
Kitabın Konusu: KONUSU: Hayatta bazı şeyler istediğimiz gibi gitmeyebilir , en sevdiklerimiz bizi bırakabilir yada hayatta olmayabilir yada bizi insanlar sevmeyebilir , insanlar kötülük yapmış olabilir ve sakatta kalabiliriz ancak hiç bir zaman içimizdeki sevgiyi kaybetmeden hayata hep umut dolu bakmamız gerekmektedir.. Böylece her zaman en sonunda kazanan biz oluruz ve çevremizde aydınlatırız.

Kitabın Özeti: 
Pollyanna, sap sarı saçları gülümseyen yüzü ile etrafa neşe saçan on bir yaşında küçük bir kızdır.ancak küçük yaşta polyananın annesi ve babası ölür ve bir başına kalır. Bir müddet yardımsevenler derneğinin himayesinde yaşar. Sonra da, çok zengin olan teyzesi onu yanına almayı kabul eder. Bayan Polly tavan arasındaki küçük odayı polyana için hazırlatır , hizmetçi buna .ok sevinmiştir ancak Madam polly nin suratı asıktır çünkü, Bayan Polly'ye göre yeğeni, kardeşinin yapmış olduğu yanlış bir evliliğin ürünür. O sadece görevine düşkün birisi olduğu için, ortada kalmış olan çocuğa bakacaktır. Nancy, yukarıdaki odayı temizlerken, "Ah keşke, şu kadının ruhunun köşelerindeki pislikleri de temizleyebilseydim" diye düşünü­yordu. Evde o kadar boş oda varken, kışın soğuktan donduran, yazın sıcaktan pişiren bu odayı, küçük yavrucuğa layık görmesi, canını bayağı sıkmıştı.

Polyana eve geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağlayarak, teyzesinin kucağına atılır. Teyzesi ise gayet ciddidir. Pollyanna'yı alıp kalacağı odasına getirir. Evin büyüklüğü ve zenginliği, Pollyanna'yı şaşkınlığa düşürmüştü. Teyzesi odasını gösterir ve "akşam yemeği saat altıda" diyerek uzaklaşır.

Saat altı olduğunda, bayan Polly sofraya kurulmuş, ancak Polyanna henüz gelmemişti. Bayan Polly istemediğinden, Nancy çağırmak İçin Polyanna'nın odasına gitmemişti. Yemekten sonra, ilk fırsatta gidip baktığında da odanın boş olduğunu gördü. Hemen bahçeye bahçıvanın yanına inip, kızın kaybolduğunu söyledi. Bahçıvan ise, ona yukarıdaki bir kayanın üstünü işaret etti. Polyanna oradaydı.
Nancy telaşla kızın yanına koştu ve birlikte köşke doğru yürüdüler. Pollyanna'nın en üzüntü verici ve sıkıntılı durumda dahi, iyimserliğim kaybetmeyip, mutlu olmayı becerebilmesi, Nancy'i şaşkına çeviriyordu. Pollyanna'ya bunun sırrını sordu, "Mutlu­luk oyunu" dedi. "Bunu bana babam öğretmişti." Ben küçükken, yardımsever bir hanım, hediye olarak bize koltuk değnekleri göndermişti. Sebebini sorduğumuzda ise "Bu değneklere bakıp bakıp, sakat olmadığınız için sevinebilmeniz için" diye cevap vermişti. İşte o günden beri babam ve ben, en zor durumda dahi mutlaka bir iyi yan bulup mutlu olabiliyoruz

Akşamın ilerleyen saatlerinde, Pollyanna odasında, başını çarşafların arasına sokmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu: "Babacığım, sevgili babacığım! Benim melekler arasında yaşayan melek babacığım. Oyunumuzu oynamadığımızı biliyorsun. Benim gibi sen de ücra bir odada, karanlıkta üstelik yapayalnız kalsaydın bunun sevinecek bir yan bulamazdın."
Ertesi sabah erkenden, Polyanna bahçeye indi ve teyzesine sarıldı. "Teyzeciğim, sevgili teyzeciğim. Bu sabah yaşadığım için öyle sevinçliyim ki" dedi. Bayan Polly ise "Böyle günaydın mı olur?" diyerek kızı eleştirdi. Sonra da arkasını dönüp gitti. Yaşlı bahçıvanın gözleri yaşarmıştı. Kızla konuştu ve onun annesine çok benzediğini söyledi. Bahçıvanın annesini tanıyor olması, küçük kızı çok sevindirmişti ki, tam bu sırada kahvaltı gongu çaldı.

Çok geçmeden Harrington Köşkü'nde hayat düzene girmeye başladı. Pollyanna sabahtan ikiye kadar teyzesi ile ders çalışıyor
ikiden altıya kadar serbest kalıyordu. Bazı alışverişleri de Pollyanna yapıyordu. Bu dışarı çıkışlarda, uzun siyah paltolu, silindir şapkalı "Adam"\ da gördü. Ahbaplık kurmaya çalıştıysa da, adamın kendisine verdiği cevaplardan bir şey anlamadı.
Pollyanna "Adam"ı tekrar gördü. Yine konuşmaya çalıştı. Birkaç gün içinde, "Adam" artık Polyanna'yı gördüğü vakit ondan önce konuşmaya başlamıştı. Nancy bu duruma hayret ediyordu. Nancy'nin tanıdığı "Adam"m ismi John Pendtleton'du. Çok zengin olmasına rağmen, koca bir evde tek başına yaşıyor ve hiç kimse ile konuşmuyordu.

Polyanna ertesi gün kucağında sıska bir köpekle geldi. Bayan Polly buna da ses çıkaramadı. Ama, bir gün sonra bu sefer yanında bir küçük oğlan çocuğu getirince, Bayan Polly hemen eski haline geri döndü ve "Yeter, Polyanna! Şimdiye kadar yaptığın saçmalıkların en büyüğü bu oldu! Sokaktan toplayıp getirdiğin topal köpeklerle uyuz kediler yetişmiyormuş gibi şimdi de üstü başı perişan dilenci çocukları evime taşımaya başladın!" dedi.
Erkek çocuk bunu duyunca, Polly Teyze'nin karşısına geçerek, dilenci olmadığını ve Polyanna istediği için buraya geldiğini
söyleyip gitti.

Ancak, Polyana bu çocuğu bir yere yerleştirmeye kararlıydı. Bu amaçla, teyzesinin katılmadığı "Yardımsevenler Derneği" toplantısına gitti ve arkadaşı Jimy'e yardımcı olmalarını diledi. Önce, teyzesinin hatırına iyi davranan üyeler, işi anlayınca, "hayır" dediler.

Pollyanna eylül ayında okula başladı. Kısa zamanda okulunu da benimsedi. Ama, sık sık eski dostlarını ziyaret etmekten de geri kalmıyordu. Bir gün Bay Pendleton, Pollyanna'dan, hiç gitmemesini ve kendisi ile birlikte kalmasını istedi. Polyoanna'nm tek başına böyle bir karar vermesi mümkün değildi. Bir gün, Bay Pendleton, Polyanna'ya her şeyi anlattı. Meğer, asıl teyzesini değil, Polyanna'nın annesini seviyormuş. Annesi, onun aşkına cevap vermeyip, başkası ile evlenmiş. O günden beri, Bay Pendleton bütün dünyaya karşı dargın ve asık suratlı duru­yormuş. Ancak, Pollyanna'nın bu sevimli hali, bütün dünyaya kapatmış olduğu kapılarını aralama isteğini doğurmuştu. Pollyanna'nj yanına alarak, hiç değilse bundan sonra, bu kızcağız sayesinde dışındaki dünya ile yeniden kucaklaşmayı düşünüyordu. "Yanıma gel, bu mutluluk oyunun birlikte oynayalım" diyordu.

Polyanna İse, artık kendisi ile sadece görev duygusuyla değil, sevdiği için de ilgilenen teyzesinden ayrılmak istemiyordu. Ancak, bunu Bay Pendleton'a nasıl diyeceğini bilemiyordu. Sonunda uygun çözümü buldu. Sokakta karşılaşıp eve getirdiği ve teyzesinin istemediği Jimmy'i, Bay Pendleton'un yanına almasını isteyecekti. Bunu Bay Pendleton'a anlattı. O da haftaya birlikte gelmelerini söyledi. Tam da bu günlerde, Polyanna'ya bir otomobil çarptı. ayaklan tutmuyordu. Bir gün sonra kendine geldiğinde, yine de seviniyordu. Hele hele, teyzesinin iki de bir kendisine "canım" demesi, mutluluğunu sonsuz derecede arttırıyorlardı. Bay Pendleton'da gelip, Polyanna'nın durumu hakkında bilgi aldı. Polyanna'ya yaptığı teklifi ve teyzesi için reddettiğini de anlattı. Bayan Polly bunu öğrenince, yeğenine karşı duyduğu sevgi daha da arttı. Öyle ki, yeğeni oynasın diye, kedi ve köpeğin bile yukarı çıkmasına izin veriyor, Polyanna'nın sevinmesi İçin ne gerekiyorsa yapıyordu. New York'tan bekledikleri doktor bir hafta gecikmeli olarak geldi. Muayeneden sonra acı gerçeği söyledi. Polyanna bundan sonra yürüyemeyecekti. Bayan Polly bunu duyunca, ağlayarak bayıldı. Teyzesinin sesini duyan Polyanna da, gerçeği öğrenince, o da üzüntüsünden hıçkırarak ağlamaya başladı. Artık herkes için, acılı günler gelmişti. Tanıdık tanımadık herkes bu güler yüzlü kızın geçirdiği kazayı öğrenince, onun için gözyaşları döküyor, böyle bir şeyin olduğuna inanamıyorlardı. Şehirde şimdiye kadar hiç kimse bu kadar konuşulmamış, hiç kimse için bu kadar ağlanmamıştı. Eve gelen ziyaretçilerin ardı arkası kesilmiyordu. Bay Pendleton, Pollyanna sevinsin diye, Jİmmy Bean'ı evlat edinmeye karar vermişti. Pollyanna bu kararı duyunca gerçekten de çok sevindi. Sevinci bununla da kalmadı. Birgün bayan Slow'un kızı Milly geldi ve Polyanna'yı tanıdıktan sonra, annesi ile birlikte nasıl "Mutluluk oyunu" oynadıklarını, artık hep mutlu olduklarını anlattı. Her gün, tanımadığı insanlar geliyor ve nasıl mutlu olduklarını, Polly Teyze'den, Polyanna'ya iletmesini İstiyorlardı.Yani, kısacası, şimdi bütün şehir, Polyanna'dan öğrenmiş oldukları "Mutluluk Öyunu"nu, şimdi Pollyanna'nın bu zor durumda da uygulaması için ona destek oluyorlardı.
Polly Teyze, herkesin bildiği bu oyunu kendisinin bilmemesine şaşırıyordu. Nancy ile konuşunca, her şeyi öğrendi. Pollyanna'nın yanına gidip, "Arfîfc bu oyunu beraber oynayacağız" deyince, Polyanna çok ama çok mutlu oldu. Bu arada, Bay Pendleton'un doktoru, Clithon, çocuğu mutlaka görmek istiyordu. Ancak, on beş yıl önce, sevgilisi olduğu Bayan Polly ile bozuştuklarından bu yana aradan on beş yıl geçmesine rağmen, o kapıdan bir kere dahi adımım atmamıştı. Fakat,söz konusu olan Polyanna olduğu için, mutlaka buna bir çözüm bulmak gerekiyordu. Onlar aralarında bunları konuşurlarken, Jimmy her şeyi duymuş ve koşarak Bayan Polly'e anlatmıştı. Birkaç gün sonra Polly Teyze, Polyanna'ya, doktor Chiltlon ile evlenecekleri müjdesini verdi. Ayrıca, kendisini de hastaneye yatıracaklardı. Bir müddet sonra, Polyanna'dan mektup geldi. Şunları yazıyordu: "Çok sevgili Polly teyze, Tom enişte, Ah! Çok şükür yürüyebiliyorum. Buradakiler yakında eve dönebileceğimi söylüyorlar. Keşke bütün yolu yürüyerek gelsem. Ah, ne kadar sevinçliyim! Her şey beni sevindiriyor. Hatta, bir süre için bacaklarımdan yoksun kaldığıma bile seviniyorum. Çünkü, öyle olmasaydı bacakların bu derece önemli olabileceklerini hiçbir zaman bilemeyecektim."
Kitaptaki şahısların değerlendirilmesi
Polyana:Çevresine neşe veren , insan ,hayvan ve doğa sevgisi ile dolu , umudunu hiç kaybetmeyen romanın baş kahramanı
Polly teyze: Sert mizaçlı , içinde sevgi barındırmayan , hep kurallar çerçevesinde yaşayan polyananın teyzesi

Kitabın Anafikri:Hayata ne olursa olsun umut dolu bakalım, İnsanları ,doğayı ve hayvanları sevelim..

Kitabın Yorumu:Çok sade,akıcı bir kitap ,insan elinden bırakamıyor, sevgiyi, umudu kaybetmemeyi öğretiyor..

Panorama - Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

1. KİTABIN KONUSU:

Bu roman memleketimizdeki mühim bazı hadiseleri, inkılâbımızın ne gibi tehlikeler arasından yetiştiğini anlatan yazarın olgun bir eseridir. 1923 ve 1952 yıllarını kapsar. İnkılâbımızın tehlikeleri atlatmadığı, pusuda yatan yobazların varlığı önemle vurgulanmaktadır. Roman Atatürk'ün devrimine ayak uydurayamayanların, ayak uyduranların yürüyüşe devam edemediklerini ve devam edenlerin ise ne hallere düştüklerini sergilemektedir.

2. KİTABIN ÖZETİ:

Romanda geçen hadiseler yapılan inkılâp hareketlerinin sonrasını kapsamaktadır, halâ bu devrimlerin yıkılmış Osmanlı'ya yönelik bir hareket olduğunu sananlar vardı, bunlar yeni devleti geçici bir yönetim şekli gibi görüyor ve eski rejime geri dönmek ve hattâ eski rejimi daha da yobazlaştırmak istiyorlardı. Kısacası "inkılâp" sözcüğünün anlamını bilmeyenler vardı.

Çalıştığı bankada müdür olan Servet Bey sıkıntılarla kavuştuğu bu makamın tadını çıkarıp zenginleşmiş ve üstüne alım satım işine de uzanınca paraya para dememiştir. Nedim adında yakışıklı bir oğlu ve gözü yukarılarda olan Hollywood meraklısı, Sevim adında, sosyetik ortamlarda bulunan özenti bir genç kızı vardır.

İnkılâp savunucularının en sağlamlarından olan milletvekili Halil Ramiz kafasında irtica yapısına bir yer bulamadığı için toplum içinde yalnız kalmaktadır. Atikler köyüne gidip orada Fazlı Bey denilen, nice oyunlarla parti başkanlığına gelmiş bir düzenbazın halkı sömürmesinden, haksız yere konutlara el koymasından rahatsız olmuş bunun üzerine avukat olan ve Fazlı Bey'e baş kaldıran tek köyün sözcüsü durumundaki Kenan Bey ile bu işleri sorgulamaya başlamıştır. Bunun üzerine genel sekreter tarafından azarlanacak ve istifasını verecektir ki bu hareketi onu tamamıyla yalnız bırakacaktır.

Yüreği vatan sevgisi ile çarpan Osman Nuri Bey namuslu bir memurdur, başarılı olmasına rağmen aksilikleri hiç terk edememiştir. Ailesini üzmek istemez ve kederlerini içine atar, lâkin yol geçecek diye evinin yıkılması ve girdiği işlerden çıkarılması üzerine kendini boğazın serin sularına teslim etmiştir. Bu hareketi eşi Seniye Hanımı çökertmiş, iki çocuğunu da evden soğutmuştur. Semra'nın ağabeyi Fuat kendine kitaplarla çevrili bir dünya yaratmıştır.

Memleket de kendini tepeden inme bir inkılâbın köksüz öncüleri sayan Ahmet Nazmi (felsefe öğretmeni) ve Cahit Halid (ticaret ofisi müdürü) gibi insanlardan ziyade Tahincizade Hacı Emin Efendi gibi fes yasağı ile evine kapanmış, irtica hareketinin başlamasını dört gözle bekleyen, farz olan namaz vakitleri arasında ikişer rekat daha kılan, eşini kölesi gibi kullanan yobazların sayısı daha ağır basıyordu.

Emektar dadısıyla yaşayan Komiser Hamdi Bey üç evlilik yaşamış ve hepsini ölümle bitirmek zorunda kalmıştır. Dördüncü eşi olan Nebile Hanım geceleri eşinde yeterli cinsel isteği göremediğinden huzursuz olmaya başlamıştır. Altı ay geçmesine rağmen bakire olan bu genç kızın vücudunda sadece ayak tabanları Hamdi Bey tarafından temasa maruz kalmıştır. İşte geçen altı ayın bir gizemli gecesinde oynamak istediği bir kundak oyunu onun maskesini düşürtmüştür. Tüm eşlerinin katili olan bu adam Nebile tarafından tespit edilmiş ve altı yıllığına ceza evine girmiştir.

Müteahhit Sırrı Bey paraya para dememektedir, kendisi Mühendis Ragıp Beyin yakın dostudur, genç mühendis, dostu Servet Beyin kızı Sevim'in tecavüze uğrayıp ruhunun dengesini kaybetmesi üzerine tedavi amacıyla Servet Beyin eşi ve Sevim'in kardeşiyle yurt dışına çıkarlar.

Bahsettiğimiz Atikler Köyünde Emeti Nine diye bilinen, kocasını ve iki oğlunu vatana feda etmiş ve Nefise ile Ali adında iki çocuğuyla yaşamına devam eden bir kadın vardır. Ali, Fazlı Beye kafa tutanların başındadır ve bu yüzden kaptırmak istemediği mer'a için saldırıya uğrayıp can dostu Karabaş ile hırpalanacaktır.

Bu sıralarda Atatürk ölüm döşeğindedir ve sanki O yanına bu milleti de yatırmış gibiydi. O'nun sağlığını yakından takip edenlerin sayısı bi hayli yüksek olmasına rağmen O'nun yaptıklarının takipçisi yok denecek kadar azdı, yanında bir devrimi de götürüyordu Atatürk. Bu ortamdan rahatsız olanlar da vardı, Emin Efendinin oğlu Tahir CHP mensubuydu ve Ata ölünce hortlayacak olan yobazların tepkisinden oldukça rahatsız oluyor ve korkuyordu. On iki yılı evinde geçiren Hacı Emin'e göre bu yaslı ortam, okunan Türkçe ezan, dışarıda başı boş gezen kadınlar hep kutsal insan olarak gördüğü araplara karşı çıkışımızdan bize verilen cezalardı. Bu yobaz adam evinde kaldığı müddetçe besleme kızı Fatma'ya göz koymuş ve ondan bir çocuk meydana getirmişti.

Toplumda bir alman hayranlığı baş göstermekteydi, Fuat'ın yakın dostları Cahit Halid ve Dr. Namık gibilerde görüş açılarını değiştirmişti, bu kişiler yapılan Alman Paktı ile sevince boğulmuştu, onlara göre ekonomi düzelecek hayatları rahat olacaktı. Tam bu sırada Rusya'ya yapılan bir saldırı memleketi perişan etmişti.

Dr. Ahmet'in hemşiresi Gertrude hututa gidip yurdu terk edecekken konsolosluk kendisini, doktorla beraberken yaşadıklarından dolayı kabul etmiyor, bunun üzerine Yozgat'a gidip orda yaşamaya karar veriyor fakat orda da toplumun kendisine bakış açısından dolayı kötü yola düşecektir.

Memleketin hâli perişan olmuştu, inkılâlap kavramı, yirmi yedi yıllılık istibdât devri diye anılıyordu ve bu devire millî mücadele devri konulmuyordu. İnkılâp sanki buz üstüne yazılmış bir yazıydı. Bu değerli şey bize altın tepsi içinde sunulmuştu fakat biz ne tepsinin ne de o tepsideki varlığın değerinden bîhaberdik.

Bu sırada Sevim kaldıkları otelden yabancı bir gençle kaçmıştır, Ragıp Bey İstanbul'a dönüp kendini bir mitingde bulmuyor, neler olduğunu anlayamadan fakirleşmiş, politikaya atılmış, sefil bir hayat süren eski milyoner dostu Sırrı Beye rast geliyor. Bu sefil adamın bir zamanlar yanında şoför konumunda olan Hayri Bey ise şimdi toplumda Hayri Beyefendi diye bilinmektedir.

Eski komiser Hamdi Bey ceza evinden çıkmıştır, dadısının yanına gider. Romanda yer yer sersemlilikleriyle ortaya çıkan Pertev'in eşinin kardeşi bu dadının yanında ona yardımcı olmaktadır ve çok geçmeden bu serseri de eve yerleşecektir.

1946 seçimleri ile CHP Hükümeti kurulmuştur, din dersleri okullara konmuş, Türkçe okunan ezan kaldırılmış ve imam hâtip liseleri açılmıştır. Emin Tahincioğlu (soyadı kanunu ile gelen bu soyadı da kabul etmemektedir) bunları bir aldatmaca olarak değerlendirmektedir. Bu sırada hacılara verilen inadiye isimli başlık Hacı Emin'i on iki yıl aradan sonra dışarı çıkartacaktır.

Semra zengin bir adamın metresi durumuna düşmüştür ve bu üzüntü annesini daha fazla ayakta bırakamaz, Fuat bu olaylarla iyice bunalmıştır ve kavga ettiği dostu Ahmet Namzi'nin evine gider, evde yaşadıkları tartışma sonucu dışarıda bir gezintiye çıkarlar ve içlerindeki nefreti bir tarikatın ayin yaptıkları türbeye girip boşaltınca tepeden inme inkılâbın bu köksüz öncüleri de hayata gözlerini yumarlar.

3. KİTABIN ANA FİKRİ:

Türk inkılâbının temellerinin lâzım geldiği kadar tehlikelerden uzak olmayışıdır.

4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Eserde adı gecen kahraman sayısının çok fazla olması nedeniyle başlıca kahramanların değerlendirilmesini yapacağım:

Servet Bey: Bir bankada müdürlük yapan bu şahıs, fakirlik içinde büyümüş, okuluna zor şartlarda devam etmiş ve meşrutiyet döneminde gittiği Paris şehrinde aldığı öğrenim sayesinde şimdiki makamına ulaşmış, sonraları alım satım işlerine yönelmiş Nedim ve Sevim isimlerinde iki çocuğa sahip olan bir beyefendidir.

Mühendis Ragıp Bey: Servet Beyin kızına aşık olan, zengin, beyefendi, dürüst bir vatanseverdir. Romanın büyük bir bölümünde Sevim ile yurt dışındadır. 

Halil Ramiz: İnkılâbımıza gönülden bağlanmış, ferâgat sahibi, ileri düşünüşlü bir milletvekili. İleri görüşlülüğü ve inkılâbı gönülden desteklemesi onun mensubu olduğu siyasi partiden dahi dışlanmasına sebep olmuştur.

Hacı Emin Efendi: Şapka inkılâbından sonra yıllarca evine kapanmış, ev halkının sürekli huzurunu bozan, şeriat hayranı olan ve Atatürk'ü yaptığı devrimden dolayı dinsiz sayan ve O'ndan nefret eden zengin bir yobazdır.

Komiser Hamdi Bey: Nazik, iyi yürekli, dürüst bir memur, üç defa evleniyor üçünde de eşlerinin katili oluyor fakat dördüncü eşinin durumu anlaması üzerine ceza evine giriyor.

Fuat: Başarılı bir vatanseverin oğlu olan bu şahıs felsefeye fazlasıyla dalan, gerçek hayattan uzaklaşıp hayatını kitaplar arasında kuran, memleketin düştüğü hâli içine sindiremeyen ayrıca gözü para ve şöhret hırsıyla tutuşan bir genç kızın ağabeyi olan memleketin hayırlı evlatlarındandır.

Ahmet Nazmi Bey: Cahit Hâlid adındaki dostuyla inkılâbımıza öncülük etmeye çalışan fakat sonradan arkadaşının bu yoldan sapması üzerine tek kalan bir felsefe öğretmenidir. Sonradan Fuat ile kurduğu fikir arkadaşlığı sonucu beraber vatan sevgisi uğruna bir ayin sırasında öldürüleceklerdir.


5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Bu roman Türk İnkılabı'nın geçirdiği safhaların tablosunu önümüze seriyor ve bize bazı uyarılarda bulunuyor. Hacı Emin örneği gibi kendi köşesine çekilmiş şahısların bize tehlike yaratabileceğinin ve bunların zamanı gelince başımıza üşüşebileceğinin altını çiziyor. Atatürk'ün Nutuk'u gibi her Türk gencinin okuması gereken bir kitap olduğuna inanıyorum, bu değerli eser toplumun saklı gerçeklerini bize tüm çıplaklığıyla göstermektedir.


6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

27 Mart 1889′da Kahire'de doğdu. 13 Aralık 1974′te Ankara'da öldü. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı. 1903′te İzmir İdadisi'ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908′de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi. 1909′da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916′da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. 1921′de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 1923′te Mardin, 1931′de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. 1932′de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934′te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935′te Prag, 1939′da La Haye, 1942′de Bern, 1949′da Tahran ve 1951′de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960′tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 

BAŞLICA YAPITLARI : Roman: Kiralık Konak, 1922; Nur Baba, 1922; Hüküm Gecesi, 1927; Sodom ve Gomore, 1928; Yaban, 1932; Ankara, 1934; Bir Sürgün, 1937; Panaroma, 2 cilt, 1953-1954; Hep O Şarkı, 1956. Öykü: Bir Serencam, 1913; Rahmet, 1923; Milli Savaş Hikâyeleri, 1947. Anı: Zoraki Diplomat, 1955; Anamın Kitabı, 1957; Vatan Yolunda, 1958; Politikada 45 Yıl, 1968; Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 1969. Çeşitli: Bütün Eserleri (bibliyografya içerir), ilk 15 cilt, (ö.s.), A.Öskırımlı (yay.), 1977-1984.

Prenses ve Bezelye Tanesi - Andersen Masalları

Günlerden çok fırtınalı ve sağanaklı bir gündür. Tepenin yüceliklerindeki büyük şatoda bir kral, kraliçe ve yakışıklı oğulları prens oturmaktadır. Prens çok uzun yıllar boyunca kendi gibi iyi ahlaklı ve güzel bir prenses arar. Ancak bu kadar aramaya rağmen bulamamıştır ve bunun üzüntüsüyle şatoya geri dönmüştür. Durumu krala anlatacağı zaman kapı vurulur. Kapıyı açan kral karşısında sırılsıklam olmuş güzel mi güzel bir kız görür, hemen içeriye alır, kraliçe kızın bir prenses olamayacağını ve kızın asil olmadığını düşünerek prensin kızla evlenmesine karşı çıkar. Daha sonra kız için hazırlanan yatağın altına bir bezelye tanesi koyarak üstüne yumuşak yataklar koyarak kızı istirahat ettirirler. Sabahleyin kıza rahat edip etmediğini soran kraliçe, sabaha kadar uyumadığını ve yatakta bir şeyin beni rahatsız ettiğini söyler. Kraliçe gülümseyerek "ancak bir prenses bu kadar nazlı olabilir." Diyerek prensin bu kızla evlenmesine izin verir.

Ramses Batı Akasyasının Altında (Christian Jacq)

KİTABIN ADI : RAMSES BATI AKASYASININ ALTINDA
KİTABIN YAZARI : CHRISTIAN JACQ
YAYIN EVİ VE ADRESİ : REMZİ KİTAP EVİ AŞ. CAĞALOĞLU İSTANBUL
BASIM YILI : 1999

KİTABIN KONUSU

BARIŞIN ÖNEMİ VE BARIŞ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

ROMANIN ÖZETİ

Elli yaşına gelmiş olan iki ülke hükümdarı Firavun Ramses'in hedefi insanlarını refah içinde yaşatmaktır. Fakat hükümdarın özelliği gereği yaşlılık yılları rahat geçmemektedir. Firavun Ramses Hititlilerle barışı korumak istemekte ve ayrıca Ramses'in isyancı Libyalıları ve karanlık güçleri bastırması gerekmektedir. Buda sürekli savaş anlamına gelir. Ayrıca Ramses zamanla birlikte yanlız kalmaktadır. Yaşam yani kader arkadaşlarını onun elinden teker teker almaktadır. Bu romanda Ramses'in ellili yaşlarından ölümüne kadar geçen süredeki yaşamı ve Mısır konu ediliyor.

Ramses ellibeş yaşında uzun boylu ve atletik yapılı bir hükümdardı. Sarı saçlı,geniş alınlı,yuvarlak kulakları,kücük gözleri,güçlü çenesiyle çok çekici ve bir okadar otoriter bir yüze sahipti. O kadar çekici ve otoriter bir insandıki bulunduğu ortamlarda en karakterli olgun insanlar bile karşısında dizleri çözülürcesine eriyorlardı. O iki ülke hükümdarı Seti'nin ve tanrı Amon'un oğlu Ramses'ti. Otuz üç yıl süren hükümdarlığı içinde bi çok şeye göğüs germesini bilmişti. İhanete rağmen Kadeş'te Hititlileri yenmeyi başarmıştı. Ama en değerli üç varlığını kaybetmişti. Babası Seti'yi,annesi anakraliçe Tuya'yı ve kendi adına yaptırılan tapınağın açılışında kollarında can veren güzel kraliçe Nefertari'yi. Karısının ölümünden sonra tahtı büyük oğlu Kha'ya devretmeyi düşünsede bunu başaramadı. Çünkü Mısır onunla hayat buluyordu.

Muhafız birliği komutanı Seremana eski Hitit imparatoru Mutavillisin oğlu sürgün hayatı süren Urhi-Teşup'un villasından içeri girer. Bunu gören Urhi o sıralarda iki ülke arasında barış antlaşması imzalanması nedeniyle kendisini Hattuşil'e (Hitit İmparatoru) teslim etmeye geldiğini düşünür. Ancak öyle değildir. Azılı düşman Ramses tarafından serbest bırakılmıştır. Özgürdür artık. Birzamanlar düşmanı olduğu ülkenin ekmeğini yemektedir artık. Bu duygusallık uzun sürmez. Eski Hitit ajanı Suriyeli Raya'nın onu bulması ile birlikte eski defterler tekrar açılır. Kan ve Savaş.

Ramses çevresindekilere kötü günlerin yaklaşdığından korktuğunu söylemektedir. Aynı düşünceyi arkadaşı Steau ve güzel karısı Lotus da paylaşmaktadır. Bu yüzden uzaklarda bir eyaletin sorunlarıyla ve yılanlarla ilgilenen bu çift eski dostlarını yanlız bırakmamak için Pi-Ramses'e gelirler.

Bu arada yanlız kalan Ramses oğullarını annesi güzel İset'ten kraliçe olmasını ister. İset bunu hiç düşünmemiştir. Yıllarca O Nefertariye hayranlıkla yaşamış, O'nu kocasını elinden alan bir kadın olarak değil yüce bir insan olarak görmüştür. Ama sonunda İset kraliçe olmaya tam hazır olmasa da kraliçe ilan edilir.

İmparator Hattuşil gönderdiği elçi vasıtasıyla barışın devamı için gerekli koşulunu bildirmiştir. Hattuşil ve karısı Putuhepa'nın kızı Mısır'ın yeni Karaliçesi olmalıdır. Eğer kabul edilmezse Ramses savaşla tehdit edilmektedir. Fakat Ramses böyle bir şeyin mümkün olmadığını iletir. Kararı kesindir. Kraliçe İset'tir ve öyle kalacaktır. Aşa nekadar karşı çıksada Ameni ve Steau Ramses'in yanındadır. Bu arada Urhi-Teşup Hatti imparatorluğu ile Mısır'ın tekrar savaşmasını istemektedir. Bunun için Hititlilerin yaptığının düşünülmesi için Mısır için büyük önem taşıyan Günlük Ağacı ve tütsü malzemelerini taşıyan bir kervana saldırır. Kimse canlı kalmamıştır. Ayrıca Günlük Ağacı'nın ülkeye girmesini engelleyerek Ramses'in rahiplerce tepki almasını sağlamak istemektedir. Raya onu Pi-Ramses'in zenginlerinden Tanit ile tanıştırır. Bu kadınla evlenir ve artık bir aile süsü vermektedir. Kadın baskı altındadır ama ölüm korkusuyla bu evlilikten şüphelenen Seremana'ya hiç bir şey anlatamaz. Ramses kraliçelik olayını birkezde İset'e sorar. İset ise barışın yok olmaması için kraliçelikten vazgeçmek ister. Fakat Ramses kararlıdır. Hiç kimse Mısır Kraliçesinin onuru ile oynamaya cesaret edemez. İset kraliçe kalmaya devam edecektir. Kral dışişleri bakanı Aşa'ya bu kararını iletme görevi verir. Ayrıca Libya'lıların saldırıya geçmesi ihtimaline karşı Hattuşil'in silah yapımı için demir vermesini ve bunu ivedi göndermesini ister. Bu bir ültimatomdur.

Ramses'in iki oğlu vardır. Kha ve Merenptah. Kha din işlerine kendini adamış bilgin bir insan, Merenptah ise savaşcı ruhuyla başarılı bir komutan adayıdır. Ramses yerine geçecek Firavunu bu iki çocuğundan seçecektir. Bu arada Merenptah başkomutanlığa getirilirken, Kha politikaya girmesi yönündeki tüm ısrarlara rağmen din işleri ve özellikle yeniden doğma törenleriyle uğraşmayı seçer.

Raya Mısır'a öfke duyan yandaşlar bulmakta zorlanmamaktadır. Kadeş savaşını unutmayanlar öc almak için Raya'nın etrafında toplanırlar. Seramana bayan Tanit'I uyarmak için kaldıkları villaya gider ama kadın çok mutlu olduklarını ve kendilerini rahatsız etmemelerini söyler. Bu Maat yasasına göre suçtur. Seremana eli boş döner.

Aşa Hatti imparatorunun ve eşinin önünde eğilir. İmparator kısa ve net bir cevap ister. Acaba Ramses isteklerini kabul etmiş midir? Aşa olumsuz yanıtını verir ve imparator şöyle der:-Firavun kardeşime söyle,ya kısa zamanda kızımla evlenmek için tarih saptar yada savaş kaçınılmaz olur.

Hattuşil'in Ramses'den istediği şeyi artık Raya ve Urhi'de bilmektedir. İmparatorun savaş çığlıkları her ikisinide çok sevindirmektedir. Nasıl olsa artık Libyalılarda Urhi-Teşup ile birliktedir. Ramses ilk kez fiziksel bir sızı duyar. Dişleri ona acı çektirmektedir. Öfkeli görünmektedir. Fakat öfkenin nedeni Hattuşil'in Aşa'yı alıkoymasıdı. Başhekim güzel Neferet Ramses'in ağrılarını geçirecek solüsyonları Kral'a verir. Ayrıca sağlık problemleriyle ilgili bir rapor hazırlayacağını belirtir. Bir endişesini de dile getirir, Günlük Ağacı sevkiyatına ne olmuştur? Söylentiler dolaşmaktadır etrafta. Aşa'dan mektup gelir. O tutsak değildir,sadece uzun uzadıya süren müzakerelere katılmaktadır. Ramses arabasını alarak yanında koruması Seremema ile yola çıkar. Çok süratle ilerler ve bir ağacın yanında durur. Bu ağaç Mısır'ın en eski söğüt ağacıdır. Kabuğu ve özü bir çok hastalığa şifa durumundadır. Ramses burada bu ağaca teşekkür etmek için bulunuyorum der. Ve ona minnettarlığımı onu bütün Pi-Ramses'e dikerek göstereceğim der. Çünkü tanrılar insanlara kullanmaları için herşeyi vermiştir.

Hattuşil Aşa'nın konutuna giderek ona artık ülkesine dönmesi gerektiğini ama isteklerinin hala değişmediğini iletir. İmparator iç cebinden bi hançer çıkarır ve Aşa'ya Ramses'e iletilmek üzere verir. İmparator isteklerinin kabul edilmemesi halinde bu hançeri Ramses'in ölüsünden alıp ülkesine geri getireceğini söyler. Güzel İset Ameni'nin bürosuna gider. Ramses'I ikna edebilecek tek insanın Ameni olduğunu düşünmektedir. Kraliçeliği Mısır'ın barışı için bırakmaya hazır olduğunu bir kez daha aktarır. Kraliçe Ameni'nin gözünde bir kat daha değerlenmişti artık ama cevabı kesindir Ameni'nin. O maat yasalarının sembolu iki ülke kraliçesidir ve öyle kalacaktır. Savaşa yol açsa bile.

Steau heryerde yeni hazırladığı yılan zehirlerinden oluşan toniğini arar. Bu çok faydalı bir ilaç aynı zamanda öldürücü bir zehirdir. Ramses Merenptah'ın hazırladığı son raporu okur. Birlikler sandığından da iyi durumdadırlar. Ramses Orta Mısır'daki Hermopoli'e gitmek üzere gemisini hazırlattırır. Ve güneye doğu uzaklaşır. Ramses'in üç metre kadar uzağında köpek yüzlü,saldırgan çeneli, kocaman bir maymun durur. Ve Ramses ilahi ışığın kalbi ve kutsal dilin efendisi olan Tot'a seslenir. 'Yolumu aç Tot. Sen ki yerin ve göğün sırlarınıbilirsin. Mısır'a yararlı olacak doğru yolu göster bana.' Maymun arka ayakları üzerine doğrulur, ön ayakalarını dua edercesine güneşe doğru kaldırır. Tot'un sesi gökten, hurman ağaçlarından ve maymunun gırtlağından çıkar. Firavun bu sesi içine doldurur.

Aşa artık Mısır'a dönmektedir. Yanında küçük bir Mısır birliği ile yoluna devam ederken yaralanmış bir adamın çığlığı duyulur. Ellerinde mızraklarla Libyalı ve Hitililer konvoya saldırmıştır. Urhi-Teşup imparatorun Ramses'e verilmek üzere Aşa'ya emanet ettiği hançeri alarak Aşa'yı öldürür. Aşa ölmeden hemen önce elbisesinin üstüne hemen göğsüne gelen yere kanıyla birkaç hiyeroglif çizer. BU suçlunun Hattuşil olmadığının kanıtıdır ve Ramses bunu anlar. Seremena Urhi den şüphelenir ve karısını sorguya çekmek ister. Tanit yine her zaman ki gibi mutlu bir aile tablosu çizer.

Bu arada Steau'nun kaybolan yılan zehrini Kraliçe İset almıştır. Bu ancak kraliçenin zehri kullandığı zaman anlaşılacaktır. Görkemli bir törenle diğer dünyaya gönderilir Güzel İset. Ameni ve Steau'nu ısrarlarına dayanamayan Ramses Hattuşil'e bir mektup gönderir. Konusu ise kızının kraliçe olarak kabul edildiğidir. Bu Urhi-Teşup'un savaş beklentisini yok edecektir. Çünkü bu yolla savaş yerine barış hakim gelecektir.

İsyankar Libyalılardan kabile şefi Malfi en tehlikelilerindendi. Askerleri arasındaki en ufak bir olayda bile suçluları hiç acımadan öldürebiliyordur. Çünkü onun ordusu Ramsesinkiyle savaşacaktır. Malfi'nin abisi Mısır'a karşı başkaldırmada öldürülmüştür. Bunun öcünü almalıdır. Müttefiki Urhi-Teşup vazgeçilmez bir hazine değerindedir onun için.

Mısırın ileri gelenleri bir Hititlinin kraliçe olmasından dolayı rahatsız olurlar. Fakat Ramses buna karşı çıkar ve ikinci doğma töreninin hazırlanmasını emreder. Çünkü kutsal ruhlar Mısır'I koruyacaktır. Bu tören düğünden önce olacağı için kraliçelik makamını Meritamon temsil edecektir. Bu arada Seremana eline geçen hiç bir fırsatı kaçırmaz. Hafiye gibi Aşa'nın katilini aramaktadır ve önemli bulgular elde eder. Tören için gerekli olan malzemeleer temin edilemez. Depoda sorun vardır ve Steau ile Ameni bunun farkındadırlar. Bunun için depoyu kontrole giderler. Deponun sahibesi bayan Şerit çaldığı malları yerine koyarken yakalanır ve depoda olmayan malların sırrı ortaya çıkar. Suç üstü yakalanan kadın herşeyi anlatır. Mallara el koyma fikri kocasına aittir. İki yıldan beri böyle çalışmaktadırlar ve yakalanmasalardı malları gemi kaptanına satacağını söyler. Uzun boylu , sakallı ve kahverengi gözlü birisidir bu kaptan ve diğer gün tekrar işi vardır bu kadınla. Bu Steau için çok önemli bilgidir. Kaptan yakalanır ve sorguya çekilir. Patronunun Ameni olduğun söyler. Steau şaşırır. Adam ve Şerit kaçmaya çalışırlarken yılanlarca öldürürlürler. Steau Ameni konusunu Seremena'ya açar.

Bu arada yeniden doğma törenleri yapılır. Ramses tanrı Horus ile Set'in sırlarını paylaşmış ve törenler için gerekli bütün sorumluluklarını yerine getirmiştir. Halka ona daha fazla güvenir.

Araştırmalar iki ay bir gün sürer ama bişey bulunamaz. Ta ki başka bir kaptan Ameni'yi ziyaret edene kadar.

Hattuşil kızının davet edilmesi konusunda mektup yazar. Ameni tam cevap yazackken Ramses ona sorular sormaya başlar. Ameni suçlu değildir. Ramses bunu anlamıştır. Bu sadece bir aldatmadır. Şebekenin başı kendini Ameni olarak tanıtmıştır. Ameni'ye açığa alınmış süsü verilir.

Hatti prensesi kötü havadan dolayı gelememektedir. Ramses büyücülerden Hatti'ye yardım etmelerini ister. Bununla oğlu Kha ilgilenir. Ameni'yi ziyaret eden kaptanın adı Rerek'tir. Bir mahallede saklanmaktadır. Sakalını ve saçını kestirmelidir.Mahhalleye berber gelir. Adam berber koltuğunu oturduğunda usturayı gırtlağında hisseder. Hala patronunun Ameni olduğunu ısrar etmektedir. Fakat gidilğinde görünür ki patron Raya'dır. Raya kaçmaya çalışır ama çatıdan düşer. Boynu kırılmıştır.

Merenptah prensesin Mısır'a girişinden itibaren güvenliğinden sorumludur. Hitit ülkesinde fırtınalar dinmiştir. Prensesin konvoyu Kadeş'i geçip Aya sınır kapısına varır. Kale komutanı prensesin yanındaki ordu yüzünden onu Pi-Ramsesden izin gelene kadar almaz. Kuraklık baş göstersede Ramses'in duaları faydalı olur. Konvoy Pi-Ramses ten giriş yapar. Ramses prensese kraliçe yağını sürer. Adını Kraliçe Mat-Hor ilan eder. Ve şu sözleri söyler:-Hükümdarlığımın 34ncü yılında, Hattiyle yapılacak barışın sonsuza dek süreceği böylece ilan edilmiştir.

Bu sözler karşısında Urhi bile dayanamayıp alkışlamaya başlar. Seremena deri ustası Teşonk'tan bilgi almak için işyerine gider. Fakat adam ölmüştür. Oradaki bir işçiyi sorguya çeker. Katil Malfi'nin ta kendisidir.

Mat-Hor Mısır'ı yönetmek arzusu duymaktadır. Ramses ise onun ancak kaprislerinden kurtulduğu zaman Mısır'I anladığı zaman Mısır'I yönetebileceğini söyler. Urhi eninde sonunda Mat-Hor'un karşısına çıkar. Urhi onu etki altına alır. Bu arada tüm aramalara rağmen Malfi bulunamaz. Mat-Hor Meritamon ile konuşur. Gerçek Kraliçe olduğunu hatırlatır.

Urhi Malfi ile günlük ağacı konvoyunu ele geçirmek üzere buluşurlar. Fakat Mısır ordusunu karşılarında görünce Malfi komando birliğini ileri süremez geri çekilir. Mısıra gidecek kervanın sahibi Urhi ve Malfi'yi kandırır. Malları imha etmez depolar. Arabistanda yetişen üç metre boyu olan günlük ağacı o yılki en iyi rekoltesini verir. Tüccar yem olarak küçük bir kervan yollamayı da unutmaz. Bu kervan sağsalim geri döner. Adam hemen depoya gider. Kapı kırılmıştır. İçeride Kha beklemektedir. Adam Kha ve askerleri öldürmek istesede askerlerce ok yağmuruna tutulur. Mısır uzun yıllar yetecek günlük ağacına sahiptir artık.

Urhi Mat-Hor'u Ramses'I zehirlemesi konusunda kandırır. Hititliler Mısır'ı ziyaret için Pi-Ramses'e gelirler. Tam bir karnaval havası vardır. Ramses Mat-Hor'u çağırır. Onu kıskançlık ve ukalalıkla uçlar. Hititden gelen hediyelerin Mat-hor'ca elkonması ve aşırı harcama istekleri Ramses'e bir karar verdirir. Kraliçe artık Mer-or hareminde kalacaktır.

Nubye genel valisi oranı ekonomisini canlandıran Steau'ya tahammül edemez ve eski bir sabıkalı ile anlaşır. Fakat bulundukları tapınakta heykeller üzerlerine düşer. Ölürler. Mat-Hor Urhi'nin evine gider. Ramses'in onu küçük düşürdüğünü söyler. Kraliçe artık Urhi'nin elindedir. Hançerini hayava kaldırır ve şöyle der:-Bu hançer Aşa'yı öldürdü şimdi sıra Ramses de.

Ramses doğum günü için küçük bir yemek tertipler. Tam yemek başlayacakken bir haber gelir. Ramses hemen Ebu Simbel'e doğru yola çıkar. Kimse yemeğe dokunmamıştır. Böylece zehirlenmekten kurtulurlar. Ramses Ebu Simbel de vali olarak Steau'yu ilan eder. Seremenanın bir adamı bir adamın Urhi'nin evine üç kezgeldiğini geldiğini ve kaldığı yeri bildiğini söyler. Bu kişi Nariş adındaki Fenikeli tüccardır. Bu arada Ramses Fenikeyi ziyaret edecektir. Tüm ısrarlara rağmen bu gezi iptal edilmez. Mısır için dinsel önemi olan Apis Boğası ölür. Ramses saygınlığını kaybetmemek için bu boğanın aynısından bulamlıdır. Tabi Urhi daha çabuk davranmayı planlar. Hattuşil den mektup gelir. Mat-Hor babasına şikayette bulunmuştur. Ramses bizzat kendisi cevap yazar. Kızı Ramses'e göre yeteneksizdir ve bundan sonraki hayatının sade geçeceğini,törenlerde Meritamonun eşlik edeceğini yazar. Urhi Memfis te bir çiftlikte bu boğayı bulur. Hemen yola çıkar.Büyük heyecanla girdiği çiftlikten mutsuz çıkar. Çünkü Seremena ona tatsız bir oyun oynamıştır. Boğa sadece boyalıdır. Kral Abidas denen yere gider. Rüyasına göre boğa oaradadır. Hayvanı görür ve şöyle der:-Gel Apis,seni konutuna götüreceğim.Apis için bir tören düzenlenir. En zengin ve soylu kadın eteği beline kadar çekilmiş vaziyette cinsel organını boğaya gösterir. Bu boğanın dölleyici özelliğini ifade eder. O soyunu devam ettirecektir. Hattuşilden cevap gelir. Savaş tehtidleri savurmaktadır. Ramses bir cevap yazar ve bu cevap Hattuşil'i hyrete düşürür. Ramses yeni bir prenses istemekle kalmamış imparator ve eşini Mısır'a davet etmiştir. Tanit bilgi toplamak için saraydan döner. Urhinin beklediği bilgi yoktur. Urhi sinirden Tanit'i tokat atar. Tanit'in kedisi Urhi'yi cırmalar ve Urhi kedinin boynunu uçurur. Tanit kaçar. Ameni'ye giderek Urhi'yi şikayet eder.Artık Seremena istediğini yapabilecektir. Tanit herşeyi anlatmayı unutmaz. Urhi Libya yönüne Malfinin yanına kaçar. Seremena onu öldürecek tek kişinin kendisi olduğunu söyler.

Mat-Hor ailesi gelsede haremde kalacaktır. İncinen kraliçe Amon tanrısı ile yapılacak ayinde hile düzenler. Eğer Amon bu ziyarete evet derse kayık ileri gidecektir. Fakat kraliçe kakayıkçılara para verir. Yine de Amon evet der. Bu planda suya düşer. Eski düşman en sonunda Mısır'a gelir. Dostça karşılanır. Uzun bacak adında bir satıcı Urhi ve Libyalıları görür. Hepsi silahlıdır. Hemen muhafızlara durumu bildirir. Urhi kalenin birini ele geçirmiştir. Bir birliği tamamen yok eder.Libya sınırında ki bütün kaleler kaybedilir. Vali öldürürlür.

Merenptah , Seremena ve Ramses Malfi'nin üzerine harekete geçer. Malfi Merenptah'ın mızrağı ile ölür. Urhi Seremena'yı hançeri ile yaralasada Seremena onu öldürür. Kendisi de ölür. Artık yaşlanan Ramses hükümdarlığı boyunca başından geçen olaylrı hatırlar. Arkadaşları onu bir bir terketmiştir. En son Seremena, fedekar Seremena.

Bu arada Hattuşil de ölür. Barış antlaşmalarının hiç bir maddesi tartışma konusu olmaz.Barış devam eder

Nil nehri Mısır'ın hayat kaynağıdır.İyi yönetilmelidir. Ramses'i devirmekte başarılı olamayan ve öldürülen Şenar'ın eski adamlarından olan ve su işlerinden sorumlu Hefat adındaki adam korkunç bir plan hazırlar. Bekletme havuzlarında ki suyu boşaltmak ve halkı aç bırakmak. Suçu da kararı onaylayan Ramses'e atmak. Fenikelilerden fahiş fiyata tahıl almak. Fenikelilerin başında Nariş gelir. Hefat belgeyi imzalatmak üzere Kha'ya götürür. Kha belgenin birisi tarafından birkez daha inceleneceğini söyler. Bu kişi Kha'nın yanında bulunan Ramses'tir. Ramses Ameni'nin takibi sonucu Hefat'i mahkum ettirir.

Kha amansız bir hastalığın pençesindedir. Ölmeden az önce babasına; babasının verdiği emirleri yerine getirerrek çok mutlu olduğunu anlatır. Cenazesi Apis Boğalarının tapınağına gömülür. Ramses yaşlanmıştır. Doktor Neferteri'nin günlük tedavilerine maruz kalmaktadır. İyice yaşlanan Ramses yeni Firavun olarak oğlu Merenptah'ı ilan eder. Altmış yedi yıllık bir hükümdarlık ve seksen dokuz yıllık bir yaşam.

Musa da ölmüştür. Ramses'in çocukluk arkadaşı Pi-Ramses'in mimarı amacına erişmiş olarak ölmüştür. Ramses ve Ameni Ramses'in hükümdarlığının ikinc yılında diktiği akasya ağacının altında oturmaya gider. Ramses Batı Akasyası'nın altında son nefesini ölümün yorgunluğunu hissediyorum diyerek verir. Ameni yıllar boyu istediği şeyi yapar. Ramses'in ellerini avuçlarına alarak öper. Ve bir söz verir oracıkta;-Bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da hiç kimse Işığın Oğlunu unutmayacak.

ANA FİKİR

Barış ve adaletin üstünde hiç bir şey yoktur. Ne bir hükümdarın şahsi istekleri ne de kişilerin beklentileri. Barış ve adaletin sağlanmasında gereken herşey yapılmalıdır. Adalet ve barış bir hükümdarın en öndegelen sorumluluğudur. Bu kitapta da Ramses'in adalet ve barış adına yaptıklarından, bunları yaparken karşılaştığı olaylardan bahsedilmiştir.

Kitaptaki Olaylar ve Şahısların Değerlendirilmesi

Kitap boyunca Ramses'in Hititlilerle yaşadığı olaylar, ayrılıkcı Lbyalıların isyanları, Urhi-Teşup ve yandaşlarının planları işlenmektedir. Hitit prensesinin kraliçe olması, Hattşil'in Mısır'ı ziyareti, Pi-Ramses

Ramses: Mısır firavunudur. Ülkesindeki insanları herşeyden üstün tutan uzun boylu sarışın renkli gözlü liderdir. Kesin ve doğru kararlar verebilen bir çok şeyi önceden sezebilme yeteneğine sahip olan Ramses uzlaşmacı yanı ile de dikkatleri çekiyor.

Ameni : Firavunun sandalet taşıyıcısı ve özel sekreteri olan bu kişi kambur ve çok zayıf olmasına rağmen durmadan yiyen birisidir. Devlettin bütün evrak işlerini halleder. Kimselere güvenmediği için temizliği bile ona aitir. Kral'ın üniverste ve çocukluk arkadaşıdır. Aralarında gizli bir bağ vardır. Biraz somurtkandır.

Aşa : Eskilerin ajanı iken Kadeş savaşından sonra dışişleri bakanı olmuştur. Parlak ve üstün bir zekaya sahiptir. Kadınlara çok düşkündür. Kralın yine üniversite ve çocukluk arkadaşıdır. Hatti'den dönerken yolda Urhi-Teşup tarafından öldürülmüştür. Barışa çok büyük katkısı olmuştur.

Nefertari: Kralın sonsuz aşkıdır. Kralı erken yaşta terk etmesine rağmen kızı Meritamon'u arkasında bırakmıştır. O tam bir kraliçedir. Ülkenin yönetimine her zaman katılmıştır. O da Ramses'e büyük bir aşk duymaktaydı.

Seremena: Sardunyalı olarakta bilinir. Eski korsan olmasına rağmen bu iri yapılı adam Ramses'in özel koruması ve ayrıca sarayda sözü geçen birisidir. Mısır ile alakalı bir çok olayı aydınlatmıştır. Kadınlara zaafı vardır. Urhi-Teşup tarafından öldürülmüştür.

Urhi-Teşup: Hitit imparatoru Hattuşil'in yeğenidir. Babasını öldürdükten sonra Mısır'a kaçmıştır. Bura da Ramses tarafından serbest bırakılır. Fakat o Ramses için hiç iyi şeyler düşünmez. Bir çok olaya karışır. Ramses'I öldürme planları yapar. Başarısız olur. Son olarak Libya şefiMalfi ile birlikte Mısır'a karşı savaşırken Seremena tarafından öldürürülür.

Mat-Hor : Hitit kraliçesi iken iki ülkenin refahı adına Mısır kraliçesi olur. Fakat yeteneksizdir. Güzelliğini kullanmaya çalışır. Başarılı olamaz. Ramses ten onu zehirlemeye yeltenecek kadar nefret etmektedir. Ayrıca Urhi-Teşup'un sözlerinden de etkilenmiştir.

Kitap Hakkında ki Şahsi Görüş

Kitap hala tam olarak bilinmeyen Mısır'ı anlatmaya çalışmıştır. Genelde uslup ve tarz olarak, konu olarak çok güzel bir kitap. Fakat, olayları birde Museviler tarafından dinleyecek olursak Ramses'in o kadar da adaletli bir hükümdar olmadığı anlaşılabilir. Bir kitapta bir kişinin kitap boyu bu kadar övülmesi bence hatalıdır. Ramses serisi hayal ürünlerinin de katıldığı popüler tarih anlayışında bir üründür.

Yazar Hakkında Bilgi

1947′de Paris'te doğdu. 13 yaşındayken hayatına yön verecek kitabı okudu: Jacques Prienne'nin "Eski Mısır Uygarlığı Tarihi". Bunu takip eden 5 yıl içinde roman yazdı. Böylece edebiyat kariyeri başlayan Jacq, 50 yaşına geldiğinde 50′nin üstünde eser vermişti. 17 yaşında Mısır'da geçirdiği balayı sırasında II. Ramses'in devrilmiş olan dev heykeliyle ilk kez karşılaştı. Jacq'ın kaderi artık belirlenmişti. 21 yaşında Sorbonne Üniversitesi'nde Mısır bilimi (Egyptology) ve arkeoloji eğitimi gördü. Çalışmalarını sürdürüp Eski Mısır konusunda doktora yaptı. 1986′da doktora tezi Editions du Rocher tarafından yayınlandı. Böylece akademik kariyeri ve ünü sağlamlaştı. 20 bilimsel makale yayınladı. "Büyük Firavunların Mısır" adlı makalesi 1981′da Academie Française ödülünü aldı. 1987′de yazdığı "Mısırlı Champollion" adlı romanıyla dikkatleri çekti ve büyük bir ün kazandı. Tehlikede olan tarihi alanların korunması için halen başkanlığını sürdürdüğü Ramses Enstitüsü'nü kurdu. 1995 yılında Alexander Dumas'nın ve 19. yüzyılın diğer ünlü dizi roman yazarlarının izinden giderek II. Ramses'in hayatını anlatan 5 ciltlik romanını yazdı.